1 Ekim 2012 Pazartesi

AN'I YAKALAMA MESELESİ


Hayat koşuşturmacası içinde kendimizi giderek yok ettiğimizi gören modern zaman tüccarları bunu fırsat bilip yeni moda kişisel gelişim kitaplarını anında piyasaya sürdüler. Hepsinde temel konu aynı; “an’ını yakala.” Kimisi buna Carpe Diem; kimisi Osho’dan hareketle “farkındalık” diyor. Yapacağın şey şu; ne geçmişe takılıp kalacaksın, ne de yarının için karalar bağlayacaksın; bugün’de, an’da, şimdi’de yaşayacaksın. Peki ne kadar mümkün bunu başarmak? Osho, kitaplarında şunun altını çizer; “asla vazgeçme ve an’ını yakalamayı kaçırdığında kendini suçlama; yeniden ve yeniden dene.” Ve ben de Osho’ya cevaben diyorum ki; “sıkıysa yakala”… Olmuyor çünkü; ya da daha doğrusu ben başaramıyorum. Ne zaman an’ın tadını çıkarayım desem, ya geçmişte yediğim kazıklara; ya da gelecek planlarıma takılıp çuvallıyorum. “Aman da kuşlar ne güzel de cik cik ötermiş; çiçekler de mis kokarmış” demek bir noktadan sonra bayıyor insanı ve o baygınlıkla yine sazı elime alıp takılıyorum geçmişle gelecek arasında kendi kafama göre… Hadi diyelim yakaladık an’ımızı; hayatın bedenimizde ve ruhumuzda açtığı ne kadar acı varsa hepsi “an” denilen yerde kapı gibi dikilmiyor mu karşımıza? Stresten başa giren ağrı, cayır cayır yanan mide, kaskatı kesilmiş bir boyun...  Her yakaladığın an’dan da iyi birşey çıkmıyor ki… Böyle durumlarda yakalasam da durmuyorum, duramıyorum… Ve diyorum ki! Ey modern çağın bir o yana bir bu yana savrulan, ne yapacağını bilemez hale gelmiş insanı; an’ını yakalamışsın, yakalamamışsın o kadar da dert değil… Boşveeeer!