31 Aralık 2013 Salı

MUTLU YILLAR!



Her yılın sonunda giden yılın değerlendirmesini yaparım… Ve en önce sevdiklerimin yoklamasını yaparım. Hepsi hayatta ve keyifliyse, her biri sağlıkla “buradayım” diyorsa; bu yılda “Pekiyi” ile geçmiş demektir. Hedefler tutmuş tutmamış, yarım kalan işler olmuş olmamış o kadar da önemli değildir artık... Bir sonraki yıla telafi edilir nasıl olsa... Bir sonraki yıl için umut vardır ne de olsa…

Yoklamanızın tam “Pekiyi”nizin bol olduğu bir yıl geçirmeniz dileğiyle…

25 Aralık 2013 Çarşamba

GÜLLERİN SAVAŞI


Televizyonda “Güllerin Savaşı”… Daha önce seyrettiğim filmin bu kez son 20 dakikasına denk geliyorum. Filmin belki de en sinir bozucu bölümü… Başrollerde Michael Douglas ve Kathleen Turner… Yönetmen koltuğunda oturan isim ise, Danny DeVito… 1989 yapımı film, yıllardır süren mutlu evliliklerini bitirme kararı alan Rose (Gül) çiftinin oturdukları evi bir türlü paylaşamamaları sonucu birbirlerini yiyip bitirmelerini anlatır. Başarılı bir avukat olan Oliver ve kendini evine adayan Barbara için başta her şey yolundaymış gibi görünmektedir. Çok beğendikleri bir evi satın alırlar ve Barbara yıllarca bu evle uğraşır, evi yeniden dekore eder, mobilyalarını yeniler, süsler. Ev giderek Barbara’nın yaşam amacı haline gelir. Ancak diğer taraftan karı-koca arasında sorunlar ortaya çıkar ve çift boşanma kararı alır. İşte her şey bu noktadan sonra başlar; çünkü çift, oturdukları evin kimde kalacağı konusunda bir türlü fikir birliğine varamaz. Ortak çıkarların bittiği yerde çatışma başlar. Yıllar süren evlilik ve iki çocuk sahibi olmak bile durumu değiştirmez. Boşanma savaşı, her ikisinin gözünü öyle bir döndürür ki; olup bitenleri ağzınız açık seyredersiniz. Ve en nihayetinde bu savaş bir karı-kocanın sonunu getirir.  

“Güllerin Savaşı” bu kez bambaşka yerlere götürdü beni... Film, boşanmak üzere olan bir çiftin birbirinin sonunu getirmesinden çok daha fazlasıydı şimdi benim için… Ve itiraf ediyorum, hiç bu kadar keyif vermemişti. Trajikomik bu filmin ardından “al gözüm seyreyle” diyerek haber kanallarına hızlı bir geçiş yaptım.   

23 Aralık 2013 Pazartesi

ZAMAN


Salvador Dali- Belleğin Azmi (Eriyen Saatler)

Zaman geçiyor mu? Yoksa o duruyor da biz mi geçiyoruz içinden? Neye göre hızlı, neye göre yavaş? Hızlı geçeni mi makbul, yavaş geçeni mi? Her şeyin bir zamanı var mı gerçekten? Vakti zamanı gelmeyince olmuyor mu? Yoksa “olmayanlar”a uydurduğumuz bir kılıf mı bu sadece? Oldurup da, “vakti zamanı gelmiş demek ki” dediğimiz de “biz” yine o “biz” miyiz? Zaman gelip geçiyor da, elde biz’den ne kalıyor?

10 Aralık 2013 Salı

AH BE DOSTUM!



İşimiz gücümüz kahkaha atmaktı. Küçük dilimizi göstere göstere, gözümüzden yaşlar aka aka… En saçma, en anlamsız şeyler bile bahaneydi kahkaha için… Bir de güçlü zannederdik kendimizi… Ya da güçlüymüş gibi davranırdık… Neyse ne… Kahkaha atabiliyorduk ya, gerisi boştu… Büyüdükçe benim kahkahalarımın yerini gülümseme aldı… Sevemedim gitti büyümeyi… Hala da direniyorum… Ama olmuyor… Büyümen gerek diyorlar… Çabalıyorum… Ve ne yazık ki sıkça çuvallıyorum.   

Her geçen gün azalan kahkalarımla birlikte sen düşüverdin aklıma… Sen de sadece gülümsüyor musun hayata? Elinden başka birşey gelmiyor mu, benim gibi? Kahkaha atmak için kendini zorluyor musun? Ve her seferinde “boşuna kandırma kendini, eskisi olmuyor” diyor musun? 

Bir kez kahkaha’nı kaybedince, bir daha bulamıyormuşsun ah be dostum!