11 Nisan 2013 Perşembe

GDO’NUN “D” Sİ

 
Mısır ve soyadan sonra hoş geldin GDO’lu pirinç. Aaaa korkmayın sakın! Hemen koşun mutfağa şöyle bol tereyağlı bir pirinç pilavı yapın, yanına bir de kuru fasulye… Misss… Hem GDO da neymiş ki! Güya, bir canlıdaki genetik özellikler kopyalanarak, bu özellikleri taşımayan başka bir canlıya aktarılıyormuş ve bunun sonucunda yeni bir canlı üretiliyormuş. Buna da Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) deniliyormuş. Yalan!!! GDO’nun bizdeki açılımı olsa olsa Genetiği Düzeltilmiş Organizma olur. Bilim insanları bakmış bizim topluma, bizim genler süper. Akıl desen bizde, erdem desen bizde. Mükemmel ırkız vesselam. Doğruyuz, dürüstüz, verdiğimiz sözleri tutarız, çalışkanız. Tabii bize öyle sıradan gıdalar tüketmek yakışmaz. Bizim tükettiğimiz gıdanın genetiği de mükkemmel olmalı. Malum bünyemiz de sağlam… Düzeltmişler gıdaları, yiyin gari demişler… Biz de afiyetle yemişiz.Anlayacağınız bizim “D”ler sizin bildiğiniz “D”lerden değil!!!

3 Nisan 2013 Çarşamba

BİR BULUŞMA YERİ BELİRLEMELİYİZ!




Bu kez “n’olacak bu memleketin hali?” demedik. Bu kez gündemimiz depremdi. Yakın bir zamanda beklenen; fakat beklenmiyormuş gibi yapılan İstanbul depreminden konuştuk. Deprem anında ne yapmalıyız? Nasıl davranmalı, öncesinde ne gibi önlemler almalıyız? Deprem evdeyken değil de, işteyken olursa ailemizle nerede, nasıl buluşmalıyız? Sonra, Japonlar’ın her sene saatlerin ileri ve geri alındığı günlerde deprem çantalarındaki yiyecekleri tüketip, yenileme seremonisi yaptıklarını söyledi. Bırakın deprem çantamızdaki yiyecekleri yenilemeyi, kaçımızın deprem çantası var ki! Başucumdaki çekmecede el lambası ve düdük dışında birşey yok; hiç yoktan iyidir ama; yeterli mi? Depreme yakalandığımız an nereye çöküp kapanmalıyız? Evde devrilme riski taşıyan her şey sabitlenmeli. Peki ya işte olursam! Birden telefonumun şarjının çabuk bittiği aklıma geldi; sonra da telefonların zaten çalışamayacağı… “Bir buluşma yeri belirlemek çok önemli” dedi. "Telefonla kimseye ulaşamasan da orada –buluşma yerinde- bir araya gelebilirsiniz." Sonra “İmkansız” (The Impossible) filmi canlandı gözümde. 2004 yılında Hint Okyanusu’nda yaşanan ve 230 bin kişinin ölümüne yol açan tsunami felaketinde hem yaşamaya hem de birbirlerini bulmaya çalışan beş kişilik ailenin gerçek hikayesi… O felaketten sağ çıkıp, sevdiklerini bulamamanın acısı…

Eve gittim. “Bir buluşma yeri belirlemeliyiz” dedim. Belirledik. Bir an rahatladım… Sadece bir an…