Dünyaca ünlü lliüzyonist Kevin Spencer ve eşi Cindy, “Spencer İllüzyon Tiyatrosu” adı altında geçen hafta İstanbul’daydı. Taa Amerikalar’dan gelip bir de dünyaca ünlü olunca şova gitmemek ayıp olurdu. Tim Gösteri Merkezi’nde boş koltuk yoktu. İllüzyona ne çok merakımız varmış meğerse!
Kevin, şovuna zaman zaman hikaye de katarak (işin tiyatro kısmı buydu sanırım) illüzyonlarıyla seyirciyi şaşırttı! Mesela parçalara ayırdığı bir gazeteyi yeniden bir bütün haline getirdi. Sonra seyircilerden bir bayanı sahneye davet ederek kolunu bir mekanizmanın içine yerleştirmesini istedi ve şaşkın bakışlarımız altında demir halkaları bayanın koluna geçirdi. Hep birlikte alkışladık. “Bravo Kevin, sen neymişsin” dedik. Kevin, henüz bir çocukken öğrendiği illüzyonları da paylaştı bizimle, pek bir etkilendik, gözlerimiz doldu. Asıl büyük illüzyonunu ise seyirciler üzerinde yaptı. Her birinde dünyadaki kentlerin adının yazılı olduğu dokuz kutucuktan oluşan toblerondan bir kenti seçmemizi ve onun söylediği yöntemle ve talimatlarıyla kutular arası yolculuk yapmamızı istedi. Her bir talimattan sonra kutulardan birini kapattı ve sonunda seyircilere seçtiğiniz kent Roma’ydı dedi. Şahsen benim seçtiğim şehir Roma değil Hong Kong’tu. “Ben Roma’yı seçmemiştim” diyen seyirci fısıltısı “bir yerde hata yaptık galiba” diyerek kesildi. Ne de olsa herkes hata yapabilir! En büyük illüzyon şovu ise doğal olarak sona bırakılmıştı. Finalin etkileyici olması gerekiyordu. Kevin, içi su dolu fıçının içine girecekti; elleri bağlanacak ve fıçının kapağı kilitlenecekti. 2 dakika içinde çıkmazsa acil yardım zilleri çalacaktı. Mayolu Kevin herkese talimat verdi. Sahneye davet edilen bir seyirci fıçıyı kontrol etti ve atan kalplerimiz eşliğinde Kevin fıçıya girdi. Tabii girerken fıçıdan su taştı. Derken fıçı kilitlendi. Ve o da ne? Fıçının önüne siyah bir perde çekildi. Eee biz şimdi Kevin’ın fıçıdan nasıl çıktığını göremeyecek miyiz? 2 dakika boyunca boş gözlerle siyah perdeye baktık. 2 dakika sonra Kevin perdenin arkasından sırılsıklam fırladı. Tabii bunu nasıl başardı acaba diye uzun uzun düşünmedik!
İllüzyon, biraz el çabukluğu ve bolca teknik sosla yapılan görsel bir yanılsama nihayetinde. Ve seyirci tabii ki bu ön kabulle gidiyor illüzyon gösterisi izlemeye. İllüzyonist gözümüzün önünde kutuya yerleştirdiği partnerini ikiye böldüğünde aslında sırrın kutuda olduğunu hepimiz biliyoruz; ama yine de şaşırmak; bunu nasıl yaptı acaba diye düşünmek, kafa yormak istiyoruz. Spencer’ların illüzyon tiyatrosunda hiçbir şey düşünmedik, çünkü gerek yoktu.
David Copperfield gibi bu işi tamamen yetenek ve teknik yatırımla yapan kişiler illüzyonu görsel bir şova dönüştürürlerken Kevin Spencer, elinde iki top, iki mendil ve bir fıçıyla dünyaca ünlü bir şovmen olabilmeyi nasıl başarmış bilmiyorum. Belki Türkiye’ye gelirken malzemeden kaçırdı.
Spencerlar’ın Türkiye’de yaptıkları şova illüzyon değil, marketing (pazarlama) demek daha doğru olur. “Dünyaca ünlü” sıfatı ve çarpıcı tanıtım videolarıyla pazarlama konusunda iyi oldukları bir gerçek. Türkiye’de illüzyona emek veren ve bu konuda başarılara imza atmış illüzyonistler var. Kaçımız gidip şovlarını seyretti acaba? Sanırım onların tek eksiği “dünyaca ünlü” olmamaları ve Türkçe olan isimleri.